hakkında

müntehirler

mitolojide

dinlerde 

ideolojilerde

bilimde

hayvanlarda

metinlerde

kitaplarda

çizimlerde

ekle

 

 

      sosyoloji I psikoloji I felsefe I yöntemler I bilim adamcıkları   

      Buraya kadar bahsedilen nedenlerin intiharlar üzerinde, belli ölçüde de olsa, etkili olduğu bir gerçektir. Fakat en önemli faktörün toplumsal faktörler olduğunu belirtmek gerekir. Çünkü toplumsal yapı, fiziki çevresini olduğu kadar, insanini da denetim altına alabilmektedir.

“İntihar etmek belki insan doğasına aykırıdır; ama elverişsiz toplumsal koşullar da insana karsıdır. Bu elverişsiz koşullara karsı verilen savaşta ise herkesin ayni direnci göstermesi her zaman için olası değildir.”

Sosyologlar, toplumun bireyleri üzerindeki kontrolünün basarisiz olması sonucu intiharların ortaya çıktığını savunurlar. Sosyolojik teorilerin çok büyük bir çoğunluğu Durkheim’in teorisinden etkilenmiştir. Durkheim, intiharın nedenlerin araştıran bir çalışma yapmıştır, ki bu çalışma sosyal bilimlerde istatistik yöntemlerin kullanıldığı ilk çalışmadır.

İstatistikler belirli bir toplumda beş on yıllık intiharların yıllık toplamının hemen hemen ayni kaldığını göstermektedir. Bu nedenle intiharın nedenlerinin bireyden çok toplumda aranması gerekir.

Durkheim, intiharın toplumsal nedenlerini ele almadan önce, toplumsal olmayan nedenleri üzerinde durur ve bunların intiharla olan ilişkilerini belirlemeye çalışır. Psikolog-organik ve fizik çevre gibi toplumsal olmayan nedenlerle intihar oranlarını istatistiksel olarak karsılaştırır.

Ona göre, akil hastalığı, sarhoşluk ve irk gibi psikoz-organik özelliklerle intihar arasında zorunlu bir ilişki yoktur. Akil hastalığı oranı kadınlarda daha yüksektir, oysa intihar oranı erkeklerde yüksektir. Yine, Yahudilerde delilik oranı yüksek olduğu halde, intihar oranı düşüktür. Almanya’nın bazı bölgelerinde, diğerlerine oranla alkol tüketimi fazla olmasına rağmen, buralarda intihar oranının az olması ve Germen ırkına bağlı toplumların her birinde intihar oranlarının farklı olması sarhoşluk ve irk gibi değişkenlerle intihar arasında bir ilişki olmadığını gösterir.

İklim ve kozmik etmenlerle intihar arasında zorunlu bir ilişkinin olmadığını da, belirli bir toplumda çağdan çağa intihar oranının değişmesini göstererek bekitir. bazı mevsimlerde intihar oranının artması ye da gündüzleri intihar oranının geceye göre daha fazla olması, o zamanlarda toplumsal hayatin daha yoğun bir biçimalmasindandir.

Durkheim, toplumsal olmayan etmenlerle intihar arsında zorunlu bir ilişki olmadığını belirtmekle beraber, bu etmenlerin dolaylı etkilerini de yadsımamaktadır.

Durkheim toplumsal nedenleri dikkate alarak, intihar olaylarını bir sınıflamaya tabi tutar ve toplumsal nedenlere göre intiharları üçe ayirir:

 1)     Bencil (Egoistim) İntiharlar:

 Bireyin bağlı olduğu din, politik zümre, aile vb. tarafından korunulmamış olmasından kaynaklanır. Yani, toplumsal bağlar gevsek olduğu, birey kendini yalnız hissettiği zaman belirir. Bireyin bağlı olduğu grup bağları zayıfladıkça ve gruba bağımlılığı azaldıkça, birey, kendi özel ilgileriyle basmasa kalır; yalnızlık hisseder. Kişi için hayat anlamını yitirir; oysa, o topluma bağlı olarak yasamak ihtiyacındadır. Avrupa toplumlarının intihar istatistiklerine bakıldığında Katolik toplumlarda intihar oranı düşük, Protestan toplumlarda ise yüksektir.

Dinlere göre Milyon Nüfusta İntihar

Protestan toplumlar 190

Protestan ve Katoliklerin karışık olduğu toplumlar 96

Katolik toplumlar 58

Durkheim buna neden olarak Protestanlığın Katolikliğe göre daha özgür ve hoşgörülü olmasını gösterir.

Bireyi topluma bağlayan sadece din zümresi değildir. Durkheim, ailenin, politik zümrenin de ayni isi gördüklerini söyleyerek, bütün toplumlarda bekârların intihar oranının sililere göre daha yüksek; evlilerde de çocuksuz olanların çocuklu ailelere göre daha fazla olduğunu ileri sürerek, bu savanı istatistiklerle kanıtlamıştır.

Politik zümre de insani korur. Politik kargaşalıkların ve büyük toplumsal bunalımların intihar oranını düşürdüğünü belirtir. Bu dönemlerde toplumsal hayat yoğunlaşır, bireyin ruhunu sımsıkı sarar, birey kendini yalnız hissetmez. Bu nedenle de bencil intiharlar azalır.

 2) Elcik (Altruistic) İntiharlar:

  Birey sadece toplumdan koptuğu, kendini yalnız hissettiği zaman değil, topluma çok bağlı olduğu zaman da intihar eder. Durkheim buna örnek olarak, Hindistan’da esi ölen kadınların, eslerinin cenazesinde kendilerini yakmalarını (suttee) gösterir.

Bu intihar türünde kendini öldüren kişi, toplumsal bir ödevi yerine getirmek emciyle bu eylemi gerçekleştirir. Bu yükümlülüğü yerine getirmeyen kimse onursuzlukla suçlanır, çoğu zaman da dinsel cezalara çarptırılır. Kısaca, bu gibi kişilerin üzerine toplum bütün ağırlığı ile çökmekte, baskı yapmakta, onu intihara sürüklemeye çalışmaktadır.

Elcik intiharlarda kişi için, hayati anlamını yitirmemiş, hayatından daha üstün gördüğü bir amaç için hayatini feda etmiştir; bu eyleminin mükafatını göreceğini umar.

Günümüz toplumlarında bireysel kişilik, kolektif kişilikten iyice sıyrıldığı için bu türden intiharların yaygın olmadığını, ama seyrek de olsa, kendisine verilen herhangi bir buyruğu yerine getirmediği için, onurunu korumak amacıyla, utançtan kurtulmak için kendini öldürenlere rastlanır.

Bugün elcik intiharların hâlâ sürüp gittiği özel bir toplumsal çevre vardır, o da ordudur. Durkheim’e göre; ordudaki intihar ilkel toplumlardaki intiharın bir artakal imidir. Çünkü askerlik ahlaki bazı yönleriyle ilkel ahlakin bir artakal imidir.

bazı Ülkelerde Ayni Yastaki Sivillerde ve Orduda İntihar oranı (milyonda)

Ülkeler Yıllar Sivillerde Askerlerde Avusturya 1876-90 122 1253 Prusya “ 394 607 İtalya “ 77 407 Fransa “ 265 333 İngiltere “ 79 209 Yukarıdaki tablo Durkheim’in hipotezini doğrular niteliktedir. Durkheim, günümüze yaklaştıkça ordudaki intiharların azaldığını yine istatistiklere dayanarak belirtir. Bunun nedenini ise Durkheim, ordudaki askerlik ruhunun gevşemesine bağlamaktadır.

 2)     Anemik (Anomic) İntiharlar:

 Bu tür intiharlar, bir takım toplumsal bunalımlar sonucu, toplumun yapısında meydana gelen değişiklerle bireyin yasam biçiminin, değerlerinin alt-üst olması sonucu gerçeklesen intiharlardır.

Bazı görüşlerin tersine Durkheim sefaletin tek basına intiharlara neden olmadığını belirtir. Çünkü, yoksulluk düşük intihar oranları ile birlikte bulunmuştur.

Ekonomik krizlerin intihara neden olduğunu belirten Durkheim, bunun nedeninin zenginlik ye da fakirlik değil; toplumsal yapıdaki değişiklik olduğunu belirtir. Meydana gelen bu değişiklik toplum için yararlı ye da zararlı olsun, bunun hiçbir önemi yoktur. Önemli olan toplumda meydana gelen değişikliğin bireyin yasam koşullarını alt-üst etmiş olmasıdır. İste, intiharın nedeni bu anemi (kargaşalık) halidir.

İntiharı arttıran kargaşalık halleri, sadece ekonomik bunalım, düzensizlik değil; ayni zamanda aile yaşamında meydana gelen kargaşalıklar da bu oranı arttırmaktadır. Çeşitli aile bunalımları arasında en önemlilerinden ikisi, kuskusuz, dullukla, boşanma ye da mahkeme kararıyla ayrı yasamadır. Gerçekten kari-kocadan biri ölünce aile düzeni alt-üst olur, geriye kalan kari ye da koca bu yeni duruma kendini uyduramaz, bu yüzden de bu gibilerde kendi kendini öldürme eğilimi kolaylaşır. Dul erkek ye da kadınlarda intihar oranı, evlilerdeki intihar oraninindan çok yüksektir. Hemen hemen her toplumda boşanmışlarda intihar oranı, değil evlilerden, dullardan, bekârlardan bile daha fazladır.

Boşanma ve İntihar Bakımından bazı Avrupa toplumlarının Karsılaştırılması 1000 evlilikte yıllık boşanma (ortalama) Milyon nüfusta intihar I. boşanma ve ayrılmanın az olduğu toplumlar 2.07 46.5 II. boşanma ve ayrılmaların orta derece olduğu toplumlar 6.4 109.6 III. boşanma ve ayrılmaların çok olduğu toplumlar 37.3 257 Boşanmaların yasak olmadığı, çok olduğu toplumlarda kadınların intihar oranı erkeklerden azdır. Boşanmanın yasak ye da az olduğu toplumlarda aksine kadınların oranı daha fazladır.

Durkheim’e göre bunun nedenini evlilik hayatında, boşanma yasağının erkeğin lehine, kadının da aleyhine islemesinde aramak gerekir. Çünkü boşanma yasağı erkeği pek etkilemez. Oysa kadını toplumsal kurallar evlilik bağına siki sıkıya bağlar. Evlilik dayanılmaz hale gelince evli kadınlar bu gibi toplumlarda intihara erkek evlilerden daha yatkındırlar.

Durkheim, çağdaş toplumların en belirgin bir özelliği olarak nitelediği anemik intihar tipine özel bir ilgi göstermektedir. Anemik hâl ve buna bağlı olarak artan intiharlar, bireyin toplum arasındaki bağların zayıflaması ve toplumsal çözülmenin giderek gelişmesi, yeni çağdaş toplumun evrensel bunalımıdır.

Yakın bir geçmiş içinde, intiharların ülkelere göre üç-dört katlık artış gösterdiğini görüyoruz. Durkheim’e göre anemi; ekonomi dünyasında işveren-ücretli ilişkileri düzeyinde ve nihayet birbirleriyle bütünleşemeyen ayrıntılı çalışmalar yığınına bölünmüş bilimlerin aşırı parçalanması ve uzmanlaşması sonucu bilgi alanında görülmektedir.

Kısaca özetlersek, Durkheim’e göre intihar, nedenleri yadsınamayacak kadar toplumsal olan bir olgudur. Bu olgunun nedenlerini belirleyen güçler, belirli bir toplumda oluşan ve intihar dürtüsü yaratan akımlardır. İntiharların gerçek nedenleri olan bu toplumsal güçler bir toplumdan diğerine, bir dinden diğerine değişiklik gösterebilir. Ama önemli olan bireyden değil, grup veya toplumdan kaynaklanmış olmalarıdır. İlk bakışta bireysel yapının bir sonucu gibi görünen intihar, gerçekte toplumsal yapının bir sonucudur. Belirli bir toplumun herhangi bir dönemindeki intihar şayisini, o toplumun, o dönemdeki ahlâk yapısı belirler. Her toplumun morfolojik ve sosyal yapısına göre, intihara kolektif eğilimi vardır. Bu durum belirli bir oranı gedmemek koşuluyla normaldir. Fakat Durkheim, bu oranın ne olduğunu belirtmemiştir.

Durkheim sonrasında, sosyoloji alanında intihar konusu ile ilgili teorileri baslıca iki gruba ayirmak mümkündür: Sosyal Etkileşim Teorileri ve Sosyal Bütünleşme Teorileri.

Sosyal Etkileşim yaklaşımını da kendi içinde iki alt guruba ayirmak mümkündür. Sembolik Etkileşme ve Saha Teorileri olarak ayirabilecegimiz bu görüşler aslında birbirlerinden çok farklı değildir.

Sembolik Etkileşim Teorilerine göre, birey için başkalarının onun hakkında ne düşündükleri önemlidir. Gurur, pişmanlık, utanç gibi duygular ağır basar. Kişi sosyal çevresi tarafından devamlı olarak kontrol altındadır. Eğer davranışları çevresindekiler tarafından olumlu olarak kabul ediliyorsa, kişi takdir edilir ve destek görür. Aksi durumda, kişinin davranışları olumsuz olarak nitelendiriliyorsa, çevresi tarafından reddedilir ve kabul görmez. Bu durum kişiyi intihara sürükleyebilir.

Saha Teorisi ise kişinin intihar etme eğilimine, çevreden gelen sosyal cevap etki etmektedir; kişinin davranışının yönünü belirlemektedir görüsünü savunur. Birey için önemli olan, çevresi tarafından yardim görmektedir, eğer içinde bulunduğu durumdan kurtulması için çevresi gerekli desteği sağlamazsa, birey intihar edebilir. Davranışı belirleyici kuvvetlerin alanı kişinin dışında yaralan sosyal çevre olduğu kadar, bireyin isteklerinden, dürtülerinden oluşan iç faktörler de burada önemlidir. Bu teoriyi geliştiren Kobler ve Stotland’a göre, kişinin amacı aslında ölmek değil, yardim istemektir. Çevredekiler umutsuzluğu kuvvetlendirir yönde davranırlarsa intihar ihtimali artar.

Sosyal Bütünleşme Teorileri birbirlerinden çok farklı görüşlerden oluşur. Sosyologlar, sosyal bütünleşmenin anlamı üzerinde hemfikir değildir. Bu tür teoriler daha çok, Durkheim’in teorisinin eleştirilmesi ve geliştirilmesi yönünde ortaya konulmuştur.

Douglas, intihar analizinde Durkheim’i reddeder. Ona göre istatistiksel verilerle bir sosyolojik teori kurulamaz. Bir intihar hareketi, o kişi için canini, ruhunu bir başka dünyaya yollamaktır veya sadece cezalandırılmış olmak istemektir.

Johnsun, Durkheim’in yönteminin modernize öncesi olduğunu ve dokümantasyon olarak zayıf olduğunu ileri sürer. Ona göre Durkheim’in dört tip intiharı aslında tek bir tip intihardır. Johnsun, çalışmalarını egoistim ve anemik intiharların ayni olduğunu ispatlamak için yapmıştır.

Powell, Durkheim’daki anemi kavramını yeniden formüle etmeye çalışmıştır. Teorisinde bireyin ye toplum tarafından dışlanmış, ye toplum tarafından sarılmış, ye da toplum tarafından bütünleştirilmiş olduğunu söyler. İlk ikisinde intihar daha yaygındır. kişinin hedefleri, onun adına toplum tarafından belirlenmiştir. Eğer kişi önceden belirlenen bu hedefleri kabul etmezse anemi ortaya çıkar.

Powell, verdiği örneklerde sadece mesleki statüyle intihar ilişkisi üzerinde durur. Diğer değişkenler için uygun örnekler gösteremez; bu da teorisinin eksikliğini gösterir.

Ginsberg anemiyi sosyal bir olay olmaktan çok, psikolojik bir olay olarak ele almıştır. anemi, umut seviyesi olarak, bir kişinin hedef ve niyetlerini ne kadar çok arzuladığının ölçüsüdür; bireyin umutsuzluk ve başarısızlığından kaynaklanır. Yani, kişinin bugünkü basarisinin derecesi gelecekteki umut seviyesinin de ölçüsüdür, basarisiz ise umut seviyesi düşer.

Gibbs ve martin’e göre bir toplum intihar oranı o toplumdaki birleşme derecesiyle ters orantılı olarak değişir. Bir grupta birleşme statüsü ne kadar yüksekse intihar oranı o kadar azdır. Gibbs ve Martin de, anemik ve egoistim intiharlar arasında fazla bir fark olmadığı görüsündedirler.

Durkheim sonrasındaki kısaca bahsedilen bu görüşler yapılan bir çok araştırma sonuçlarından elde edilen verilerin ışığında oluşturulmuştur. bazı toplumsal olgularla intiharlar arasındaki ilişkinin gösterilmesi, bu tür teorilerin önemini vurgulamak açısından gereklidir.

Çeşitli toplumların gelenekleri, diğerleri, dinleri, yasayış biçimleri bu toplumların intihar oranlarında kendi etkilerini göstermektedir. Bireysel rekabetin yoğunluk kazandığı çağdaş toplumlarda, birey-toplum ilişkisindeki kopukluk intihar oranların fazla olmasında kendini gösterir. Benzer şekilde, toplumun bireyi siki sıkıya kontrol ettiği geleneksel toplumlarda da intiharlar oldukça sik görülür. toplumların intihara karsı gösterdikleri tepkinin yönü de bu oranları etkilemektedir. Özellikle intiharın onurlu bir davranış olarak kabul edildiği Japonya gibi gelenekçi toplumlarda, intiharların sıkça görülmesi bunu destekler niteliktedir.

çağdaş toplumlarda şehirlerde intiharların daha sik görülmesinin aksine, geleneksel toplumlarda da kırsal bölgelerde oransal bir fazlalık göze çarpar. Biç ise, sosyal ve kültürel yapıdaki bütünleşmenin sağlıksız bir görünüm arzettigi iki zıt uçta, toplumsal güçlerin intiharlar üzerindeki artırıcı etkisini göstermektedir.

Geri kalmış ve sanayileşmekte olan ülkelerle kıyaslandığında, sanayileşmiş toplumlarda intihar oranları çok yüksektir. Temel ilkesi bireycilik ve bireysel özgürlük olan çağdaş toplumlarda herkes kendini diğerlerinden farklı görmekte ve aralarında kıyasıya bir mücadele başlamaktadır. Bu bireycilik anlayışı, toplumdaki ortak değerlerin çözülmesine neden olmaktadır. Sanayileşmenin etkisiyle hızlanan dikey ve yatay hareketlilik, bireylerde daha iyi statüye, yasam olanaklarına sahip olma isteğini artırıyor. Bireyler arasında kıyasıya bir yarış başlıyor; tabii bu yarışta bazıları çok gerilerde kalıyor.

Diğerleriyle yarışan birey, ayni zamanda makinelerle, gürültülerle, saniyelerle ritmik bir yarış içindedir. Bu koşullar içinde makinenin bir parçası durumuna gelen birey devamlı bir yorgunluk hissetmekte ve bunalıma dahi düşebilmektedir. Makineler dünyasında kendini yapayalnız hisseden bir birey için ölüm, sonsuz bir dinlenme, huzur ve kendi benliğine dönme anlamına gelebilmektedir.

Son zamanlarda yapılan araştırma sonuçlarında görülen bir ortak nokta da, kırsal kesimdeki intihar oranlarının şehirlerdeki oranlara yaklaşmakta olduğudur. Günümüzde kırsal kesimde de değerler değişmekte, bireyci anlayış hakim olmaya başlamaktadır.

Kırdan kente göç edenlerde, kültürel ortam değiştiği için, sonu intiharlara kadar varan çeşitli uyum sorunları görülmektedir. Gerçekten de herkesin birbirini tanıdığı, yüz yüze ilişkilerin hakim olduğu, yasamı geleneklerin şekillendirdiği, ayni duygu ve inanç birliği bulunan, doğa ile kucak kucağa bir ortamdan gelip; ilişkilerin resmi, komşuların birbirini tanımadığı, bireyciliğin hakim olduğu, yasamı resmi kanun ve kuralların şekillendirdiği bambaşka bir ortama girmek insanları intihara bile sürükleyebilmektedir.

Benzer şekilde, çeşitli sebeplerle başka ülkelerde kalanlarda da, ülkelerine döndüklerinde çeşitli uyum sorunlarıyla karşılaşılmaktadır. Bu tür bir kültür çatışması içinde bulunan bireylerde çeşitli sorunlar olabilmekte ve intihar olayları olabilmektedir.

bazı araştırmaların gösterdiği gibi, bir ülkeden diğerine göç edenlerin intihar oranı kendi ülkelerindekinden ve göç ettikleri ülkelerinkinden çok daha yüksektir. Aşırı şehirleşme, sanayileşme ve göç gibi faktörler intiharların artmasına neden olabilmektedir. Fakat kültürel farkların azaldığı, yok olmaya başladığı durumlarda da sorun daha farklı boyutlar kazanabilmektedir.

Sosyal yasamın yoğunlaştığı, toplum ruhunun bireyleri sardığı savaş yıllarında özellikle erkeklerde intihar oranları azalmaktadır. Ortak bir mücadele, duygu birliği bireyleri kaynaştırmakta ve bireysel sorunları arka plana itmektedir. Bu durum, psikologların iddia ettiği gibi saldırganlığın dışa yönelmesinden daha çok, toplumsal bütünleşmenin bir sonucu olsa gerektir.

Soruna saldırganlık açısından baksak dahi, toplumsal etkenlerin önemi ortaya çıkmaktadır. Psikolojik ve sosyolojik bir çok araştırma cinayet ve intihar arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmaya çalışmıştır. bunların bir kısmi katillerin neden intihar ettiğini araştırırken, diğerleri kişilerin saldırganlıklarını ifade etmek için intihar ye da adam öldürme arasındaki tercihlerini incelemişlerdir.

Bu tür bir araştırma yapan Wolfgang’a göre, cinayetten sonra kızgınlığa yol açan düşünce gedmezse, katil enerjisini kendine boşaltır ve intihar eder. Fakat Wolfgang kalan enerjinin neden başkası üstüne boşaltılmadığını izah edemez.

İngiltere’de araştırma yapan West’e göre intihar eden ve etmeyen katiller arasında farklılıklar vardır. İntihar eden katiller daha çok eslerini ve çocuklarını öldürmektedir ve gerçek cinayet islerken, gerekse intihar ederken vahşi olmayan metodlari kullanmaktadırlar. kadınlarda cinayetten sonra intihar etme daha fazladır.

Henry ve Short’a göre intihar ve cinayet ayni kaynaktan gelmektedir. Özgürlüğü daha çok olan bir topluluğun üyelerinin, daha az olan topluluğun üyelerine göre intihara daha yatkın olduğunu belirtirler. Henry ve Short’un bulgularına göre; statü hiyerarşisindeki pozisyonla intihar pozitif, adam öldürme ise negatif yönde değişir; davranış üzerindeki diş baskının gücüyle intihar negatif, adam öldürme pozitif yönde değişir.

Birçok araştırmanın belirttiğine göre, bir toplumda intihar ve cinayet oranları ters yönde değişir. Dinin etkin bir baskı kurumu olduğunu dikkate alırsak su örnek oldukça ilgi çekicidir: Almanya ve Fransa’da Protestan kentlerinde saldırı oranı düşük, intihar oranı yüksektir; aksine Katolik kentlerde ise saldırı oranı yüksek, intihar oranı düşüktür. Yani, bireyin saldiganlik objesini seçmesinde bile toplumsal güçler belirleyici bir rol oynayabilmektedir.

 

Giriş | kitaplarda | bilimde | hayvanlarda | hakkinda | muntehirler | mitolojide | ekle | cizimlerde | dinlerde
 


 
intihar.de sitesine bilimsel çalışmalarından dolayı ve bütün alıntı yaptıgım çalışmalara teşekkür ediyorum.. hermes..
Bu web ile ilgili sorunlarınız veya sorularınız
ı ulakhermes@yahoo.com adresine yazın.
Son güncelleştirilme tarihi: 26/05/05
.