hakkında

müntehirler

mitolojide

dinlerde 

ideolojilerde

bilimde

hayvanlarda

metinlerde

kitaplarda

çizimlerde

ekle

 

 

   tanımı  I tarihçesi  I belli baslı intiharlar  I

    Tarihsel sürece baktığımızda, insanla ilgili bilimlerin çok eski bir geçmişi olmadıklarını görürüz. İnsan, düşünen bir varlık niteliğini kazandığından bu yana kendiyle ilgili birçok soruya yanıt aramaya başlamıştır. Fakat, bunu sistemli bir biçimde ele alisi ancak günümüze yakın tarihlerde gerçekleşmiştir.

Bunun yanında, insanin bir anlam veremediği, anormal olarak değerlendirdiği insanin kendi canına kıyması eylemi o derece karmaşık ve acı verici bir olaydır. Bundan dolayı intiharın herkes tarafından kabul edilebilir bir tanımını yapmak da son derece güçtür. Çünkü, intihar olgusu ile ilgili bir konuyu açıklayabilmek için sağlam temellere dayanan bir tanım gerekmektedir.

Sunicide (intihar) kavramının ortaya çıkısı oldukça yeni sayılır. Latin kökenli kelimelerden oluşmasına rağmen, Latince değildir. İngilizce'de sunicide olarak ilk kullanım tarihi 1662'dir.

Ortaçağda Latince'de suç homicido ye da suç ipi sus homicidum deyimleri kullanılırdı. İntihar kavramı dilimize Tanzimat döneminde girmiştir. Bu dönemde Türkçe'ye çevrilen eserlerde kendini katletmenin yerine intihar kelimesi kullanılmaya başlanmıştır. Bu kelime Arapça'da kurban anlamına gelen narh kelimesinden meydana gelmiştir. Günümüzde bazı eserlerde ise intihar yerine öz-kiyim ye da öze-kiyim gibi kavramlar kullanılmaya başlanmıştır.

İntihar olgusu ile doğrudan veya dolaylı olarak ilgilenen herkes, kendi bakış açısından hareket ederek bir tanım yapmaya çalışmıştır. Yani konuyla ilgilenen kişi şayisi kadar çeşitli intihar tanımları vardır. Fakat bu tanımların çoğu, dikkatlice bakıldığında, ye dar kapsamlı ye da tanım olamayacak kadar geniştir.

Genel geçerliliği olabilecek bir tanıma ulaşabilmek için, olgunun çeşitli niteliklerine anlam kazandıracak noktalara temas etmek gerekir. Bu nedenle geçmişte yapılan tanımları inceleyerek ve bunların eksikliklerini vurgulayarak bir tanıma ulaşmak mümkündür.

Belçikalı bir astronom ve istatistikçi olan L. A. Quetelet, topladığı istatistiksel bulgulardaki sonuçlara bakarak, intiharı değişmez bir fenomen olarak, insan istem ve iradesi ile ilgili olmayan, adeta insanlığın ödemek zorunda olduğu bir borç olarak ele alır. Konuya bu şekilde soyut olarak yaklaşılırsa, felsefi anlamda bu tanımın doğruluğu savunulabilir. Çünkü intiharın nedenleri bütünü ile ortaya konulmazsa, sayıları gün geçtikse hızla artan kurbanların bu borcu ödemeye devam edecekleri kaçınılmaz bir gerçektir. Fakat, Quetelet'in yaptığı gibi, istatistiksel sonuçlardan böylesi yargılara ulaşmak bilimin uğraş alanı dışında kalır. Bu nedenle yukarıdaki gibi bir tanımda insanla ilgili bir konu olan intihar tanımlamasında insan öğesinin tanım dişi bırakılması, tanımın geçersizliğini ortaya koymaktadır.

İntiharı tanımlarken en temel öğe olan insani ele almak gereklidir. Fakat insan öğesini dikkate alan her tanımlama da doğrudur demek anlamına gelmez bu. Belirli bir bakış açısından yapılan tanımlar, o yaklaşımın temelinde yatan anlayışı sergiler.

Altavilla'nin "intihar, kendini isteyerek öldürmektir" tanımını Faruk Arem de kabul etmiştir. Bu tanıma göre içki, sigara, uyuşturucu madde vb. kullanan kişi de intihar etmiş sayılmaktadır. Fakat bu gibi maddeleri kullananların hemen hepsinin intihar etmek gibi bir niyetlerinin olmaması tanımın eksik olduğunu göstermektedir.

Malapert ise; "intihar hemen daima egoizmin ürünüdür" demektedir. Bu görüş oldukça fazla taraftar toplamasına rağmen, tanım olmaktan uzak ve eleştiriye açıktır. Kimi intihar olayının temelinde vatan sevgisi, ideoloji, başkasının durumuna üzülme gibi nedenler yatmaktadır.

"Bir kimsenin yakın ve kaçınılmaz olan veya öyle zannedilen bir acıyı (şerefsiz bir durum, mahkumiyet, sefalet, çok sevilen bir kişiyi kaybetme vb.) bertaraf etmek niyetiyle hayatına son vermesi intihardır" tanımı ise Ferdi'ye aittir.

Kriminoloji alanının uzmanları olan bu kişiler intihar olgusuna suç kavramı açısından yaklaşan düşünürlerdir. Fakat intihar ne sadece egoizmin ürünü, ne de sadece yaklaşan bir acıdan kurtulmaktır. Çünkü, ölümün kendisi acı ve korku veren bir olaydır.

T. G. Masaryk ise intiharı tanımlamadan önce doğal ve doğal olmayan ölüm ayrımını yapar. Kişinin organizmasının herhangi bir nedenle fonksiyon göremediği durumda yasamı ölümle noktalanır, ki bu doğal ölümdür. Savaş, cinayet, kürtaj, kaza ve intihar ise doğal olmayan ölümlerdir.

Masaryk'a göre geniş anlamda intihar hayatin tehlikelerine karsı gerek pozitif ve gerek bir katılma veya negatif ve pasif bir tutumla kişinin hayatına kasıtsız bir müdahalesi sonucu ortaya çıkan anormal tip ölümlerdir. Dar anlamda intihar ise kişinin kasıtlı olarak hayatına son vermesidir. Masaryk'a göre intiharda ölümün hemen gerçekleşmesi gerekmez; kişi ölümü yavaş yavaş da arayabilir. Ayrıca, davranışa aktif olarak da katılmayabilir. Günümüz modern toplumlarında intiharın daha yaygın olduğunu savunan Masaryk'a göre, temizlik ve sağlık şartlarına gerekli özenin gösterilmemesinden kaynaklanan birçok ölüm de geniş anlamda intihardır.

Litre'ye göre; "intihar kendisini öldüren insanin eylemidir." Bu tanıma göreyse, kaza ile zehir içen bir kişinin ölümünü de intihar olarak değerlendirmek gerekir.

İntihar konusunda uzmanlığı tartışılmaz kişilerden biri olan Durkheim ise Litre'nin tanımını eleştirerek belirli sınırlar çizer. Durkheim'a göre; "intihar, bir insanin, doğuracağı sonucu bilerek olumlu veya olumsuz bir eylemle doğrudan veya dolaylı olarak kendini ölüme sürüklemesidir." Böylece kaza sonucu olan ölümler tanım dişi bırakılmıştır.

Durkheim da, Masaryk gibi, aktif bir eylemin intiharla sonuçlanması yanında, pasif ve dolaylı bazı eylemlerle de ayni sonuca ulaşılabileceğini vurgulamaktadır. Örneğin, din korkusu ile intihar edemeyen kişiler, ölüm cezası verilen bir davranışta bulunarak da ayni sonuca ulaşabilirler.

Halbwachs, Durkheim'in tanımını geniş bulur. Çünkü, Durkheim tanımında intihar edenin ölüm niyetinden, ölüm kararından özetmez. Halbwachs, onun tanımına "fedakârlık olmayan" ve "kasıtlı ölüm" kaydını koyar ve intiharı söyle tanımlar: "Kendisini öldürmek niyetiyle olay kurbanı tarafından yapılan bir aksiyonun sonucu olan her tür ölüm intihardır".

Durkheim'in tanımı ayni şekilde Elmas tarafından da geniş bulunmuştur. Elmas'a göre, o halde tehlikeli islere atılan kişileri de intihara kalkışmış saymamız gerekir. Gözü pek canbazlarin, kendi üzerinde deney yapan doktorların, tehlikeli inişler yapan pilotların az veya çok muhakkak bir yoldan ölüme götürecek davranışta bulundukları sik sik görülür. Ancak bunları intihar olarak isimlendiremeyiz. Elmas, tanımında kişinin akli basında olduğunu ve ölümle yasamak arasında tam ve iradeli bir seçme yaptığını belirtir. Elmas'a göre "intihar, akli basında bir insanin yasamakla ölmek arasında bir seçme yapabileceği halde, her türlü ahlak baskısı dışında ölümü seçip kendini öldürmesidir".

Daha sonra Dynes, Clarke, Diniz gibi araştırmacılarla birlikte, intihar tanımında saldırganlık kavramını görmekteyiz. Bu araştırmacılar intiharı kişinin saldırganlığını kendine yöneltmesi sonucu meydana gelen bir olay olarak ele almışlardır.

Psikoloji alanında söz sahibi olan Sigmund Freud saldırganlık kavramını daha detaylı olarak incelemiştir. Teorilerini bu kavram üzerinde yoğunlaştıran Freud, "intiharı önceleri özdestirilmis bir sevgi nesnesine yöneltilmiş saldırganlık neticesi meydana gelen bir depresyonun sonucu olarak yorumlamış; daha sonraları ise ölüm içgüdüsünün etkinlik kazanarak kişinin kendi üzerine çevrilmesi olarak tanımlamıştır."

Schilder, Freud'un tanımını eksik bularak söyle bir tanım yapar: "İntihar, bir diğer insana yöneltilmek istenen kızgınlığın kişinin kendi üzerine çevrilmesinin yanisira, sevgisini esirgeyen bir insani cezalandırma veya onunla bir tür barış yapma isteğinin ve de ayni zamanda, bahsedilemeyen güçlüklerden kaçısın anlatımıdır."

Freud ve Schilder'in tanımlarını belli ölçüde kabul eden Bernfeld, saldırganlığın kişinin kendine yönelmesini ele alarak daha kati bir tanım yapar. Bernfeld'e göre, intihar eden kişi gerçekte başka birini öldürmek ister. Bu eylemi kendisine yöneltmesi için karsısındaki o kişiyi güçlü bir biçimde özdestirmis olması gerekir. Ancak o zaman kişi, önceleri sevdiği ve sonradan nefret ettiği bu ikinci kişiyi de kendi ölümü ile ortadan kaldıracağına inanır. Ayrıca, öldürme isteğinden ötürü duyduğu suçluluğun karşılığını da ödemiş olur.

Bu tanımların da gösterdiği gibi, psikoloji alanındaki bilim adamları intiharın içsel faktörlerinde odaklaşmış görüşleri benimsemektedirler. Oysa, sadece içsel faktörlerin ele alındığı, toplumsal faktörlere hiç değinmeyen bir tanım, toplumsal bir varlık olan insanin intihar eylemini açıklayabilmekten uzak olacaktır.

Değişik bir tanım ise Richman tarafından yapılmıştır. Richman'a göre, intihar bir iletişimdir; yardim için ağlamaktır; başkalarından yardim istemektir; tehdit veya intikam metodudur; pişmanlık ve bir itiraftır. İntihar anlamında kullanılan iletişim sözlü veya sözsüz olsun, dolaylı veya dolaysız bir mesajdır. yapılan birçok araştırmanın ortak sonucuna göre, intihar edenlerin büyük bir çoğunluğu (% 75'i) bu niyetlerini eylemlerinden çok az bir zaman önce birçok sahsa tekrar tekrar anlatmışlardır. Bu sonuçlar Richman'i destekler görünmektedir. Fakat getirdiği tanım bir çok yönden eksik ve hatta tanım olmaktan bile uzaktır.

yukarıdaki tanımların hemen hepsinde, insanin ölmek istemek niyetiyle kasten bu eyleme girişmesinin intihar olmak kabul edilmesine karşılık, insanin başkası için böyle bir eyleme girişmesinin gerçekten intihar olarak kabul edilip edilemiyecegi üzerinde bir anlaşma sağlanamamıştır. Örneğin; bazı bilim adamları, Hindistan'ın bazı yörelerinde uygulanmakta olan "suttee" (Kocası ölen kadının, kocasının cenaze töreninde kocasının cesedi ile beraber kendini yakması)nine gerçek bir intihar olarak ele alınamayacağını savunurken, bazıları bunun da intihar olduğunu, böyle ele alınması gerektiğini savunmaktadırlar.

Suttee ve benzeri eylemleri intihar olarak ele almak gereklidir. Çünkü, her toplumun kendine özgü değerlerini, normlarını ele alırsak görürüz ki, bu değerler ve normlar bireyi öylesine sarmıştır ki, birey bunu kabullenmiştir. Suttee yapan bir kadın, kocası ölünce kendinin de ölmesi gerektiğine öylesine inandırılmıştır ki, belki de yasaması gerektiğini hiç düşünmemiştir ve ölüme isteyerek atılabilmektedir.

Hangi tür eylemlerin intihar olarak ele alınabileceği konusunda bazı kriterleri şöylece sıralayabiliriz:

1) Kişinin akli dengesinin yerinde olması gereklidir. Böylece kaza, bunama, akli dengesizlik sonucu kişilerin kendilerini öldürmelerini intihar olarak değerlendiremeyiz.

2) kişi doğrudan veya dolaylı olarak ölümü istemelidir. Bu istek kişisel menfaatler sonucu olabileceği gibi, ahlâki değer yargıları sonucu da olabilir. Burada, toplumun kuralları dikkate alınmalıdır. Örneğin; bir Japon kamikazesi ölmeyi kişisel olarak düşünmediği halde, kendi ölümü ile ülkesinin savası kazanacağına inandığı için düşmanın üzerine uçağı ile pike yaparak ölmektedir. Burada birey yüce bir amaç için kendi ölümünü isteyerek kabüllenmistir.

3) İntihar için seçilen yöntem doğrudan ve ani olabileceği gibi, dolaylı ve uzun zaman sonucunda da gerçekleşebilir.

 

Hara-kiri ("karın deşme") Japonya'da derebeylik zamanında, askeri samurai sınıfı elemanlarınca kama kullanılarak uygulanan "şerefli" bir intihar yöntemi. Yabancılarca çok yakından bilinen bu terim aslında Japonlarca çok nadir kullanılır. Aynı iki Çin karakterinin ters sırada yazılmasından oluşan seppuku ("öz karındaşım") deyimi tercih edilir. İntiharın son kerte acı verici ve yavaş bir biçimi olduğu için, samurainin cesaret, özdenetim ve kararlılığını göstermesinin ve amacın içtenliğini kanıtlamasının çok etkili bir yolu olarak addedilmekteydi. Harakiri, gönüllü ve mecburi olmak üzere iki türlüydü. 12. yüzyılda, muharebelerde yenilen savaşanlar, düşman eline geçmeyi haysiyetsizlik olarak niteledikleri için gönüllü olarak sıkça bu yola başvuruyorlardı. Bazen de ya efendisinin ölümünün arkasından ona bağlılığının bir işareti olarak ya hükümetin veya bir astının bir politikasını protesto için ya da görevini ihmal ettiyse kefaretini ödemek için gönüllü harakiri yaptıkları oluyordu. Modern Japonya'da da bu tür harakiri olaylarına çok ender de olsa rastlanmaktadır. Ölüm cezasına çarptırılmış bir samurai, cellatın kellesini uçurması sonucu itibarının zedelenmemesi için, mecburi harakiriye başvurur. Bu uygulama, bilhassa 15. yüzyıldan 1873'te ortadan kaldırılıncaya dek yaygındı. Törenin kusursuz performansına büyük önem veriliyordu. Ayin, ölüm cezasını veren otoritenin bir tanığının önünde yerine getiriliyordu. Mahpus, Japonların hasırdan yer örtüsü tataminin üstüne oturtulurdu. Genellikle akrabası ya da bir arkadaşI, kılıcı çekilmiş vaziyette, yardımcı olarak arkasında dururdu. Üstünde kama bulunan küçük bir masa, mahpusun önüne yerleştirilirdi. Hükümlü karnını deşer deşmez yardımcı kafasını uçururdu.Orta Çağ'dan beri, bati toplumlara önce dini yaptırımlar sonra ceza kanunları ile intihara savaş açmışlardır. 1789 Fransız İhtilali'nden sonra Avrupa ülkeleri, peyderpey, intihar girişimini suç saymaktan vazgeçmişlerdir. Buna en son 1961'de İngiltere katılmıştır. Öte yandan, bu ülkelerin birçoğu ve ABD, intihar eden kişiye yardim edenleri cezalandıracak yasalar da çıkarmışlardır..

Çünkü intihar insanın kontrol edilmesine en büyük başkaldırıdır..

 


 


 
intihar.de sitesine bilimsel çalışmalarından dolayı ve bütün alıntı yaptıgım çalışmalara teşekkür ediyorum.. hermes..
Bu web ile ilgili sorunlarınız veya sorularınız
ı ulakhermes@yahoo.com adresine yazın.
Son güncelleştirilme tarihi: 26/05/05
.